27 Mayıs 2015 Çarşamba

KİNETİC ART



Hareket olaylarını inceleyen bilim dalıdır. 20. yy.’ da Amerika’ da doğmuş olan Op’art duran ya da hareket halinde bulunan objelerin retina ile algılanması olayı denemelerini konu edinen bir sanat türüdür. Optik deyimi hareket olayını da kapsamaktadır. Böylece kinetik-optik deyimi birbirine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kinetik sanat büyük ölçüde optik özellik göstermektedir.[1]
Önceleri fizik ve kimya dallarında hareketle ilgili olayları tanımlamak için kullanılan kinetik sözcüğü 1945’ten sonra sanatçıları ilgilendirmeye başlamış, ışık ve hareket, plastik ve görsel sanatların tasvirinde estetik öğeler ve ifade araçları olmuştur. 1960’ ta kinetik, sanat kronolojisinin yayınlanışıyla sanat dilinde yer etmiştir.
[2]

Arkaik sanatların hareketsiz, blok gibi görünen heykelleri zamanla ve sanat anlayışlarına göre hareketlendirilmiş, barak sanat aşamasında hareket ve ışık temel sanatsal ifade öğeleri sayılmıştır. Bernini’nin Apollon ve Daphne, Prosperina’nın kaçırılması, daha sonraları Carheaux’un La Danse’i, Rude’ün Marseillaise grup heykellerinde hareket, ifadenin tümüyle bütünleyici elemanları olarak değerlendirilmiştir. Fütürist resim ve heykel sanatçısı Baccioni tümüyle hareket algısı veren mekanda tek fom sürekliliği adlı bronz heykelini, hareket olayını somutlaştırmak için yapmıştır.
[3]
Kinetik Sanat’ın Başlangıcı Bauhaus, Rus Konstrüktivistleri, De Stilj hareketi ve daha yakın dönemlerden Alexandre Calder bu akımın kaynağını oluşturmaktadır. Kinetik sanat ilk kez konstrüktivistlerce ortaya atılmış ve bu sanat düşüncesini Pevsner ve Gabo kardeşler manifestolarında şöyle savunuyorlardı. “Sanatın Mısır’ dan gelme bin yıllık yanılgısından, sadece statik ritimlerden oluşabileceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız. Çağımızın duyarlılığının ana biçimi olarak, sanatın en önemli unsurlarının kinetik ritimler olduğunu bildiriyoruz.” İlk kinetik heykel bu anlayışla 1920’ de N. Gabo tarafından yapılan “kinetik heykel: Yükselen ve Duran Dalga” dır.
Kinetik Sanat Türleri
1974’de Frank J.Malina hazırladığı Kinetik Art : Theory And Practice (Kinetik Sanat : kuram ve uygulama) adlı kitapta, Kinetik Sanat’ın kapsamını parçaları mekanik yöntemle hareketli kılan üç boyutlu nesne ve kuruluşlar olarak tanımlamış, ayrıca film aygıtlarından yararlanılarak yaratılan resimleri de bu kavram içine dahil etmiştir. Bugünkü kinetik kapsamında değerlendirilen türlerse şöyle sıralanabilir.
[9]
1. Optik Yanılsama ve Görsel İkiliklerin Olanaklarından Yararlanılarak İzleyicide Optik Oynama ve Hareket Yaratan Resimler: Bu tür yapıtlar çoğunlukla OP SANAT tanımı içinde değerlendirilir. Statik durur gibi görülen bazı eserlerde hareket algısı verebilir. Fransız resim sanatçısı Victor Vasarely’nin bazı iki boyutlu yapıtları, küçük hücremsi yüzey düzenlemeleriyle hareket ediyormuş gibi gösterilmiştir.
Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat olan kinetik sanat 1955’de Paris’te Victor Vasarely tarafından tanıtılmışken günümüzde bu sanatın merkezi Newyork’ta gösterilmiştir. Vasarely, dünyada Kinetik Sanatın babası olarak tanınır.
2. İzleyicinin Mekan İçinde Yerini Değiştirmesiyle Biçim Değiştiren İşler: Bunun ilk örneği ELLİSSİTSKİ’nin 1928’de Hannoverde tasarladığı “Soyut Galeride” ki uygulamasıdır. 1950’den sonraysa Venezüella’da ressam SOTO, İsrailli sanatçı AGAM ve Fransız Görsel Sanatlar Araştırma Grubu (GRAV) benzer türde çalışmalar yapmıştır.
3. Neon Işıklı İlanlarda olduğu gibi, bir işin kademeli olarak aydınlatılmasıyla elde edilen ışık akışından yararlanarak yaratılmış hareket yanılsamasının bulunduğu Yapıtlar: “Işık Sanatı” bu yöntemden yararlanmıştır. Nicolas Schoefe; kinetizmin temel malzemesi olan mekan, ışık, zaman, dinanizm ilkelerini ortaya koyan Nicolas akımın kuramcısı olarak kabul edilir. Heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını irdelemiştir.
4. Calder’in Mobilleri gibi hareket sağlayan bir aygıt olmaksızın kendiliğinden hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
5. Bir aygıt aracılığıyla hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler


Başlıca Sanatçıları :
  • Alexander Calder (1898-1976)
  • Naum GABO (1890-1977)
  • Nicolas SCHOEFER
  • Jean TİNGUELY
  • Nagy MOHOLY


















MİNİMAL ART

Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960'lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC Sanatı, Minimal Sanat gibi tabirlerle de anılır.

  Görsel Sanatlarda Minimalizm

    Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket etmiştir. Minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu alandaki önemli isimler arasında Carl Andre, Sol LeWitt, Robert Morris, Richard Serra, Donald Judd, Dan Flavin sayılabilir. Süreç sanatı, arazi sanatı, performans sanatı ve enstalasyon sanaı minimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.


  Müzikte Minimalizm 

   Görsel sanatlara benzer şekilde, müzikte de minimalizm, biçimciliğe tepki olarak çıkmış, müzikteki duygusal sterilliği, entellektüel karmaşıklığı ve diğer biçimleri ortadan kaldırma amacı gütmüştür. Tarihi veya duygusal izlenimleri en aza indirgemek için melodi ve harmonide basitlik ön plana çıkarılır, tekrarlara önem verilir. Elektronik enstrümanların kullanımı da bu amaca uygun olduğundan yaygındır. Minimalist besteciler arasında Philip Glass, Steve Reich, Terry Riley, La Monte Young ve John Adams sayılabilir.



HARD EDGE

1960 ve 1970lerin  soyut sanat akımıdır. Özelliği birbirine sert biçimde yaklaştırılan renkli geometrik alanlardır colur painting tarzının bir başka şeklidir.
1950-1960 yıllan arasında ABD'de etkili olan Hard-Edge ilk kez 1958'de Kaliforniyalı eleştirmen Jules Langsner tarafından dile getirilmiştir. Daha sonra 1959'da Lavvrence Allo-vay bu terimitek renkli ve belirgin, kesin çizgileri olan kompozisyonlar için kullanır. Hard-Edge yapıtlarında son derece titiz simetrili bir geometri görülür. Hareket Josef Al-bers'in öncülüğünde, Kari Benjamin, Lorser Feitelson, Frederick Hammersley, Al Held, Ellsworth Kelly, Alexander Liberman, Kenneth Noland, Ad Reinhardt, Leon Folk Smith, Frank Stella, Jack Younger-man tarafından yaygınlaşmıştır. Minimal Sanatın* temel yapılarının habercisi olan Hard-Edge, Color-Field'la* birçok benzerlik gösterir ve çoğu zaman bu iki hareketi birbirinden ayırmak zordur (Kenneth Noland gibi sanatçılar her iki akım içinde görülmektedir .



POP ART


Pop Art 
1950'lerin sonunda İngiltere'de ortaya çıkıp, daha sonra Avrupa'da ve özellikle Amerika'da yayılan sanat akımıdır.

Pop Art akımın sanat tabanı, 1945-1960 yılları arasında, yani II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan Soyut Ekspresyonizmdir. Bu akımın temsilcilerinin ortak ilkeleri oldukça azdır. Birleştikleri tek ilke, resim yapma işinin yaratıcı yönünü yüceltmek, resmin ne yöne gideceğini ve neyi anlatacağını resme başlamadan Önce bilmeyi reddetmektir. Amerika'da Marc Rothko (1903-1970) ve Jackson
Pollack (1912-1956), Fransa'da ise Alman asıllı Hans Hartung ile Georges Mathiev akımın temsilcileri arasındadır.

Pop Art hareketini esas belirleyen unsur ise, tüketim toplumunun ihtiyaçlarıdır. Başta Amerika olmak üzere, sanayi aşamasına gelen ülkelerde, yaşama tarzı ile endüstriyel üretim nesneleri arasında ilgi çekici bir duyuş birliği sağlamıştır. Başka bir ifadeyle, tüketime yardımcı bir reklam aracı olarak işlevini sürdürür. Herhangi bir ürün sanatsal bir ifade içinde sunulurken, dönemin teknikleri (fotoğraf, baskı vs.) de kullanılmıştır.

Tüketim toplumunun sanatı olan Pop Art, ele aldığı nesneleri üst değerler düzeyinde halka tanıtmaya çalışır. Resimli roman ya da reklamcılık tekniklerinin kullanıldığı Pop Art, konserveden sigaraya kadar hemen her şeyi konu edinebilir. A. Warkol, G. Segal, R. Hamilton, R. Lichtenstein, T. Wesselman, Y. Klein ünlü Pop Art sanatçıları arasında yer alırlar.



POSY PAİNTERLY ABSTRACTİON




Post-resimsel soyutlama o sonradan Walker Art Center ve Toronto Sanat Galerisi'ne gitti 1964 yılında Sanat Los Angeles County Museum, için küratörlüğünü bir sergi için başlık olarak sanat eleştirmeni Clement Greenberg tarafından oluşturulmuş bir terimdir.

Greenberg 1940'larda ve 1950'lerde soyut ekspresyonizm türetilen ama bu resim tarzı yoğun resimsel yüzeylere zıt olarak "açıklık ya da berraklığını tercih" boyama yeni bir hareket olduğunu algılamışlardır. Sergide 31 sanatçı Walter Darby Bannard, Jack Bush, Gene Davis, Thomas Downing, Friedel Dzubas, Paul Feeley, Sam Francis, Helen Frankenthaler, Sam Gilliam, Al Held, Ellsworth Kelly, Nicholas Krushenick, Alexander Liberman, Morris Louis, dahil Arthur Fortescue McKay, Howard Mehring, Kenneth Noland, Jules Olitski, Ray Parker, David Simpson, Albert Stadler, Frank Stella, Mason Wells, Emerson Woelffer ve iyi 1960'larda bilinen oluyorduk diğer Amerikalı ve Kanadalı sanatçı bir dizi. 

Çağdaş sanatçıların önceki nesil arasında, Barnett Newman beklenen biri olarak saydı olmuştur "post-resimsel soyutlama bazı özellikleri." 

Boyama başlangıçta uzakta zaman yenilik ruhu tarafından desteklenmektedir soyut ekspresyonizm, gelen, farklı yönlere hareket devam ederken, terimi 1960'larda bazı para elde vardı "post-resimsel soyutlama", yavaş yavaş sert, minimalizm tarafından supplanted -kenar boyama, lirik soyutlama ve renk alan boyama.

ABSTRACT EXPRESSİONİSM




Soyut dışavurumculuk ( soyut ekspresyonizm), veya eleştirmen Clement Greenberg'in tabiriyle 
resimsel soyutlama 1940'ların ortalarında New York'ta ortaya çıkan ,ressamların gerçek nesnelerin temsiline yer vermeden kendilerini sadece renk ve şekillerine ifade ettikleri bir tür soyut sanattır. İlk Amerikan sanat akımı olarak kabul edilip, sanat dünyasının merkezinin Paris'ten New York'a kaymasında etkili olmuştur.
İnsanlar şiddet şiir,gizem,gibi soyut ekspresyonizm duygularını ifade etmek için birçok teknik kullanarak bu duyguları renkler yardımı ile ifade etmeye çalışır.Buna ek olarak,kendi bilinçaltının anlamı vermek üzere serbest renk kullanır.Onlar bu harekete doğaçlama olduğu için önem veriyorlar.


SURREALİSM



20. yüzyılın başlarında André Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır. Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar. Sürrealistler. Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar ve bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır.
André Breton, sürrealizmle ilgili düşüncelerini 
şu sözlerle açıklar: “Sürrealizm, bugüne kadar ihmal edilmiş olan bazı çağrışım biçimlerinin yüksek gerçekliği, rüyanın büyük kudreti, düşüncenin karşılıksız oyunu hakkındaki inanışa dayanıyor. Sürrealizm, diğer bütün ruhsal mekanizmaları tamamen ortadan kaldırmayı ve hayatın başlıca sorunlarının çözümünde onların yerini almayı amaç edinir. Sürrealizm, 20. yüzyılın en önemli düşünce hareketlerinden biri sayılır. Günümüzün hemen bütün sanat kollarında bu akımın etkisi görülür.
  • Bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliği savunulur. Aynca bilinç ile bilinç dışını birleştirme esas alınır.
  • İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.
  • Akılcılığın karşısında olan sürrealistler, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
  • Sürrealist şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek    yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya gelir.


PİTTURA METAFİSİCA


Düş ve bilinçaltı patlamalarına dayanan, savaşın getirdiği yalnızlık ve huzursuzluk ortamının etkilerini gerçeküstü bir tutumla yansıtan Metafizik Resim (Fizikötesi Resim), genel anlamda bağlam ve nedenler üzerinde durmaktadır. 1917 yılında biraraya gelen Carlo Carra (1881-1966) ve Giorgio de Chirico (1888-1978) isimli İtalyan ressamlarca başlatılan akım İtalyanca’da Pittura Metafisica ismiyle yer almaktadır.


Metafizik resimlerde genellikle abartılmış bir perspektifle sonsuzluğun ifadesi bulunmaktadır. Boş meydanlar, kentler bazen bir insan figürüyle resmedilirken bazen de kuklayı andıran hareketsiz (cansız kukla ifadesi, yüzsüz) insanlarla resmedilmiştir. Bu tasvirler yalnızlık, sonsuzluk, sınırsızlık duyguları uyandırırken eserlerde soğuk, solgun bir ışık, gri ve kahverengi renkler melankolik bir görünüm vermektedir. Fütürizmin dinamikliğine karşı (bknz: Carra 1920 öncesinde naturalizm ve fütürizm ilgili,Chirico ile tanışınca metafizik çalışmalara yönelir) olarak doğan akım kübist, arkaik (ilkel,primitif) öğeleri resimlerde kullanarak düş dünyasına girmiştir. 1922 yılından itibaren İtalyan sanatında çığır açanFizikötesi Resim 1920’lerin ortasına kadar yaşamıştır. Giorgio de Chirico 1930’larda daha gerçekçi resimler üzerine yoğunlaşmış fakat metafizik dönemindeki kadar başarılı olamamıştır. 1930’lardan sonra klasik üsluba yöneldiği ve eski üslubunu terk ettiği için eleştirilmiştir.  Chirico eserleri ve metafizik resim için, “Benim tuvallerimde, yıkımları haber veren bir sessizlik ve silinip yok olan ışıklar içinde gerçekdışı, tasarlanmış sahneler görülür. Fizikötesi dönemimde benim için gerçeklik, tüm öteki şeylerdi; Kimi kez bir özlem olgusu, kimi kez nedensiz bir can sıkıntısı” demiştir. Eserleri kendinden sonraki sürrealist (gerçeküstü) ressamları da etkilemiş ve “büyük öncü” olarak tanınmasını sağlamıştır. 


DADA



Dil ve estetik kurallarını tanımayan, anlatımda başıboş bir yöntem benimseyen, kapalılığı amaçlayan sanat akımıdır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde T. Tzara adlı gencin öncülüğünde bir grup şair tarafından kurulmuştur. Bu genç şairler, Fransızca'da "oyuncak tahta at" anlamına gelen "Dada" sözcüğünü akımlarına isim olarak seçerler.
Birinci Dünya Savaşının ardından kurulan bir akım olduğundan dönemin karamsarlığı dadaistlere de yansımıştır. Dayandığı temel görüşler dayanaksız olduğu için çok kısa bir süre (1916-1922) varlığını sürdürebilmiştir.

Dadaizm Akımının Özellikleri
  • Dadaistler aklın hiçbir değerinin olmadığına inanırlar.
  • Her şeye kuşkuyla bakan dadaistler çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmazlar.
  • Bu akım, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir.
  • Dadaist sanatçılar, insanları şaşırtmak istemişlerdir.
  • Alışılmış estetik anlayışa karşı çıkarak, dil ve biçimde yeni deneylere girişen dadaistler, dil, biçim, uyak gibi kaygılar taşımaz. Çünkü onlara göre estetiğin hiçbir değeri yoktur.
  • Dadaistler, bilinçsiz bir şekilde hayalle ruhun kontrol edilemeyen boyutlarına kadar ilerleyip karışıklık meydana getirip sanatı bile ortadan kaldırmayı düşünürler.
  • Dadaizmde, bilincin yönünü kaybetmiş bir kuşağın ümitsizliği ve isyanı vardır.
Dadaizmin Temsilcileri
  • Tristan Tzara
  • Jean Arp
  • Richard Hülsenbeck
  • Marcel Janco
  • Emmy Hennings

SYNCHRONİSM (SENKRONİZM)

Senkronizm Amerikalı sanatçılar Stanton MacDonald-Wright ve Morgan Russell tarafından 1912 yılında kurulan bir sanat hareketidir. Müzik için kıyaslamıştı renk teorisine dayanan soyut "synchromies", Amerikan sanatında ilk soyut resimler arasında yer aldı. Synchromism uluslararası dikkatleri alan ilk Amerikan avant-garde sanat hareketi oldu. Onlar erken 1910'larda Paris'te öğrenim gören ise Synchromism Stanton MacDonald-Wright ve Morgan Russell tarafından geliştirilmiştir. 1911'den 1913 yılına kadar, onlar olan renk teorisi MacDonald-Wright ve Russell üzerine etkili saturation. Ayrıca renk tonu ve yoğunluğu gibi müzik olarak ses niteliklerine renk nitelikleri, bağlı resimleri de vardı. Kanadalı ressam Percyval-Tudor Hart, altında inceledi yoğun renk vurguladı. İzlenimciler, Cézanne ve Matisse. Russell resim ve müzik arasındaki bağlantının iletmek için ekspres bir girişim, 1912 yılında dönem "synchromism" icat. İlk synchromist resim, Green Russell Synchromy, 1913 yılında Paris Salon des Indépendants de sergilendi. Aynı yıl, Macdonald-Wright ve Russell tarafından ilk synchromist sergisi Münih'te gösterildi. Sergiler Ekim 1913 yılında Paris'te izledi ve New York Mart ayında 1914.Macdonald-Wright, 1914 yılında tekrar Amerika'ya taşındı, ama o ve Russell ayrı soyut synchromies.Synchromism devam etti ve 1920'lerin içinde etkisini sürdürdü. Synchromism ile denediği diğer Amerikalı ressam Thomas Hart Benton, Andrew Dasburg, Patrick Henry Bruce, ve Albert Henry.

ECTION D'OR (ALTIN ORAN)

  • Section d’Or ( Fransızca’da “Altın Oran”) Puteaux Group olarak da bilinir. Ressamlar ve eleştirmenlerden oluşan bir gruptur.
  • Kübizmden türemiş olan Orphism (Fransız şair Guillaume Apollinaire tarafından kullanılmıştır) ile ilişkilendirilmiştir. Orphizm, Kübizm'den doğan 20'nci yüzyıl sanat akımıdır (koyu renkleri ve kontrastları kullanmayı sürdüren, fakat Kübizm'den daha yumuşak bir stilde)
  • 1912’den 1914’e kadar faaliyet göstermişlerdir.
  • 1912’de grup ilk sergilerini Paris’teki Galerie la Boétie’de açtı. Ayrıca Section d’Or adını taşıyan kısa ömürlü bir dergi de yayınladılar. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla grup aktivitelerine son Verdi.
  • Grubun adı ressam Jacques Villon tarafından önerilmiştir. Villon’un matematiksel oranların etkisine karşı olan ilgisi bunda etkili olmuştur. Bu oranlardan birisi de Altın Orandır. Grubun adı Kübist artistlerin geometrik formlara duyduğu ilgiyi temsil eder.
  • Ana üyeler Robert Delaunay, Marcel Duchamp, Raymond Duchamp-Villon, Albert Gleizes, Juan Gris, Roger de La Fresnaye, Fernand Léger, André Lhote, Louis Marcoussis, Jean Metzinger, Francis Picabia, ve André Dunoyer de Segonzac’tır.


 Altın oranın doğuşu

Yukarıdaki bahiste altın oran sayılarını (1618, 1000, 618, 382 ya da 1.618, l, 0.618, 0.382) görmüştük. Bu bölümde, altın oran sayılarının nereden çıktığım, yani insan zekâsının bir icadı mı olduğunu ya da doğada bulunan orantının mı keşfedilmiş bulunduğunu araştırmak istiyoruz. Bu konuyu açıklayanBAHISLER ve kitaplar çoktur; ancak, biz nihayet ufak bir bölüm içine bilgileri sıkıştırmayı düşündüğümüzden, bu bölümde imkân nispe¬tinde az ve öz söylemeye çalışacağız.
Hemen söyleyelim: Bu oranlar ya da orantılar Türk bayrağının beş köşeli yıldızından çıkmaktadır. Beş köşeli yıldız, bilindiği gibi geometrik bir şekildir ve insan buluşudur ama ne var ki bu oranlar, insanın vücu¬dunda da, yüzünde de, bazı çiçeklerde de mevcuttur. Şimdi bun¬ları kısaca açıklamağa çalışalım.

l — Önce yıldız : Çizmiş olduğumuz beş köşeli geometrik yıldız AEBMH, herhangi bir beş köşeli yıldız değildir. Bu yıldız daire içine çizilen muntazam' yıldızdır. Altın oranı ilk olarak bu beş köşeli yıl¬dızda görüyoruz. Altın oranlardan 1000/618'i ele alalım. Bu orana eşit olan ve muntazam beş köşeli yıldızda bulunan oranlan sıralayalım;

Doğal olarak, bu oranları yıldızların bütün doğrulan üzerinde bulmak mümkündür.
Yalnız bu oranları bütün muntazam beş köşeli yıldızlarda bulamayız. Bilirsiniz bazı ülkelerin bayraklarında şişman ve muntazam yıldızlara rastlanmaktadır. Bu yıldızlarda AB bir doğru olamayacağından, altın oran o yıldızlarda bulunmamaktadır.
2 — Ayrıca vermiş olduğumuz çiçek resmini Matila Ghyka adlı ünlü estetikçinin kitabındaki bir çiçek fotoğrafından düz çizgilerle kopya ettikten sonra kesik çizgilerle, katlanmış yaprakları doğrultarak beş köşeli yıldızı çizmiş bulunuyoruz. Bu şekle dikkat edecek olursak, bizim çizdiğimiz yıldızın uçlarıyla yıldızın ortasında oluşan beşge¬nin köşelerinin oluşturduğu noktalar insanı düşündürmüyor mu? Aslında kitabın yazan estetikçi de bu çiçeğin resmini kitabına, altın oranın doğada da var olduğunu anlatmak için koymuş bulunmaktadır.
3 — Acaba insan vücudunda da altın oran yok mu? Bunun karşılığını bir daire içine yerleştirilmiş olan insan resminde bu¬luyoruz. Bu resim Agrippa tarafından yapılmış bir gravürden alınmıştır. Meric'in estetik kitabından aldık. Ancak aynı gravür Matila Ghyka'nın kitabında da mevcut. Bundan başka aynı kitapta bir insan fotoğrafının yer aldığını ve Agrippa'nın gravüründeki gibi duran bir insanın, başının, el uçlarının ve topuklarının, muntazam bir yıldızın beş köşesine geldiğini görüyoruz.
4 — insanın başında da oranların bulunduğunu estetik kitaplarından anlıyoruz. Funck-Hellet kitabında iki değişik misâle yer vermiştir. Burada yüzün birçok bölümlerinin altın orana uyduklarını göstermiştir. Matila Ghyka kitabına bu konuda, Leonardo da Vinci'nin bir desenini de koymuştur. Ayrıca kitabına iki insan yüzü fotoğrafı da koymuş ve yaptığı araştırmayı bir diyagram üzerinde gösterdikten sonra oranlan ve bu oranların altın orana uyduklarını açıklamıştır. Biz burada açıklanması daha kolay ve kısa olacağını düşünerek, insan başı için yapmış olduğumuz değişik bir denememizi koymayı uygun bulduk. Bu kadın başında ALK yatay doğrusu kadının tepesinden geçmektedir. B yatay doğrusu alnın üst köşesinden ve C yatay doğrusu da gözlerin bebeklerinden geçiyor. D yatay doğrusu dudakların birleştiği yerden geçerken, ENM doğrusu ise çenenin alt ucuna dokunmaktadır. Kadının başı; tepesine, şakaklarına ve çenesinin alt ucuna dokunan bir dikdörtgenin içine alınmıştır. Alttaki yatay doğruyu bölen G noktası burnun kenarına dokuna¬rak gözün tam ucuna varmaktadır. Şimdi altın oranlan söyleyelim:

Buna göre yüzün üzerindeki bazı önemli noktalar, altın noktalardan geçtiği gibi, başı içine alan dikdörtgen de bir altın oran dikdörtgenidir.
5 — Altın sayılardan biri ve kitaplara göre en önemlisi 1.618'dir. Funck-Hellet "Bunun iki katına iki eklersek 5.236 sayısını buluruz. Buna 5 metre 236 santim diyecek olursak, Eski Mısır krallık ölçüsü kudenin (coudee) on katına varmış oluruz.", "Vasat insan boyunun 1.68 olduğu kabul edilirse, bununla Akropolis'teki Partenon'da uygulanan 1.618 sayısının birbirine benzemeleri de acaba garip bir rastlantı mıdır" diye sormaktadır.


DER BLAUE REİTER

Der Blaue Reiter (Mavi Süvari), Vassily Kandinsky ve Franz Marc'ın 1911'de Almanya'nın Münih şehrinde kurduğu ressamlar birliği.
Kandinsky ve Marc 1912'de, içinde plastik sanatlara ve müziğe yer verdikleri Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) adında bir almanak yayınladılar ve iki sergi düzenlediler. Daha sonra Gabrielle MünterAlexej JawlenskyMarianne von WerefkinAlfred KubinPaul Klee,Arnold Schönberg'in de katıldığı Mavi Süvari grubunun bildirgesi, dönemin entelektüel ortamında oldukça yankı uyandırdı. Sanatçılar yeni bir tinsel çağı haber verdiler. Bildirgede on dört ana makale vardı. Bu metinlerde Kandinsky ilk kez sanatçının doğayı kavraması ve saf estetik birliğe yönelmesindeki yegane aracı olarak gördüğü "içsel gereklilik"ten bahsetti.

Vasiliy Kandinskiy

16 Aralık 1866 Moskova doğumlu Vasiliy Wassilyevich Kandinsky, ressam ve sanat kuramcısıdır. Çalışmalarında içgüdüsel ve duygusal, dekoratif ve biomorfik bir eğilim yer tutar. Moskova’da başlayan hukuk eğitimini 1896 da bırakan sanatçı ressam olmaya karar vermiş ve o yıllarda münih’e taşınmıştır. Kandinskiy 10 yıl boyunca beraber yaşadığı Gabriele Münter ile 1904′de 4 yıl sürecek olan Venedik, Tunus, Hollanda, Fransa ve Rusya gezilerine başladı. Gezileri boyunca Van Gogh, Gauguin ve Monet gibi empresyonistlerin sanat yaklaşımları konusunda incelemelerde bulunan sanatçı, 1908′de tekrar Münih’e dönerek yerleşme kararı aldı.1900 ve 1908 yılları arasında Moskova Sanatçılar Birliği beraberinde sergiler düzenleyen Kandinskiy, diğer yandan Münih sanat ortamına girdi ve sergilerde isminden bahsettirdi. Yerel sanat okullarında çalışmalar yaptıktan sonra Phalanx sanatçılar grubunu kurdu. Her yönden yetenekli bir sanatçıydı ve öncelerinde öğrencisi olduğu Phalanx grubunun daha sonra öğretmeni oldu. Fransız filozof Charles Fourier ‘nin (1772–1837), yarattığı ütopik toplumu için kullandığı bir kavram olan Phalanx kelimesi, 1901 yılında Kandinski ve arkadaşları tarafından, sanatçıların sergi açabilme olanaklarını genişletmeyi amaçlayan sanatçı grubuna verilmiş bir isim olarak sanat tarihindeki yerini aldı. Oluşum, 1904 senesine kadar Münih sanat ortamında aktif olarak rol oynamıştır.


FUTURİSM

20. yüzyılın başlarında İtalya'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. İtalya'da ortaya çıkan bu akım, daha sonra tüm Avrupa'ya yayılmıştır. Fütürizm, modern yaşantının verdiği heyecanlardan doğan bir edebiyat akımıdır, yenileşmenin tüm olanaklarına açılan bir yönelmedir. Sanatta sürekliliği, değişkenliği, hareketliliği savunan bir akım olarak da bilinir.
Bu akımın öncüsü İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti'dir. Marinetti'nin 1909 da Paris'te "Le Figaro" gazetesinde yayımladığı "manifesto futurisita" (Fütürizm Bildirisi), fütürizmin bildirişidir. Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık gibi bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız.' ifadeleri yer almaktadır. Bu, geçmişin bütünüyle reddi anlamına gelmektedir. Aynı bildiride. "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz." sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavrın da açık göstergesi olmuştur. Süratin (hızın) üstünlüğünü iddia ve ilan eden Marinetti, bir yarış arabasının, Yunan heykelinden daha güzel olduğunu belirtmiştir.
Fütürizmin Akımının Özellikleri
  • Edebiyatın durgunluktan ve uyuşukluktan kurtulması gerektiğine inanan futüristler, savaş, kavga gibi saldırgan hareketleri içeren konuları ele alırlar.
  • Evrenin hareketi ve canlılığı, resimde dinamik bir duyurma hâlinde verilmelidir.
  • Hızın, süratin güzelliği vurgulanarak uçaklara, arabalara, trenlere övgüler yağdırılır.
  • Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, "sözcüklere özgürlük"tür.
  • Şiirde geleneksel kurallar terk edilir. Ölçü ve uyaktan vazgeçilir, şiir yazarken özgürce davranılır. Bu yüzden fütürizmde serbest tarzda yazılan şiirler ön plana çıkar.
  • Fütüristlere göre sanat tarihçileri faydasız, hatta zararlıdır; onlara aldırmamak gerekir.
Fütürizmin Temsilcileri
  • Marinetti
  • Mayakovski

DİE BRÜCKE



Die Brücke (TürkçeKöprü), Dresden'de 1905'te kurulan Alman dışavurumcu sanat topluluğu. Kurucu üyeleri; Fritz BleylErich HeckelErnst Ludwig Kirchner ve Karl Schmidt-Rottluff olan topluluğa sonradan katılanlar ise; Emil NoldeMax Pechstein ve Otto Mueller'dir. Bu akım, sanatla yaşam rasında bir yakınlık kurmayı amaçlar. 20. yüzyılda ortaya çıkan modern sanatın gelecekteki gelişmelerine temel oluşturan bu akım, dışavurumculuk akımını yaratmıştır.


LES FAUVES

Fovizm1898-1908 yılları arasında Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen bir sanat akımıdır. Derain ve Vlaminck'in Paris'te açtıkları bir sergide ilk kez duyulmuştur. 1905 yılında gerçekleşen bu sergi, modern resme birçok katkıda bulunmuştur. Sergiye gelenler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir anlatımla karşılaşmışlardır. Tuval üzerine sürülmüş doğrudan renkler, bozuk perspektif gelenleri şaşırtmıştır. Sergide bulunan ünlü eleştirmen Louis Vauxcelles bu gruba "Les fauves" (vahşi hayvanlar) olarak hitap etmiştir. Akım adını buradan alır. Fovizm'de görsellik ön plandadır.
En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır. Matisse,
Vincent van Gogh ve Paul Cezanne'dan, Seurat'ın Puantilizm'inden etkilenmişlerdir. Noktalarla boyama stili, yerini; düz motifler halinde özgürce uygulanan, çarpıcı saf renklere, geniş kesik fırça darbelerine bırakmış olsa da renk uyumu merkezli bir akım olmuştur.
Derain'in "Renk için Renk" ideali böylece somutlaşmış, artık bir nesne kendi parlaklığını yaratabilirdi. Akımda ilham kaynağı olan önemli unsurlardan biri, Güney Fransa'daki Collioure şehridi.

Vincent van Gogh
Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.
Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resmi ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888'de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. Kimi sanat tarihçileri Gauguin ile yaptıkları hararetli bir tartışma sonucu Gauguin'in isteyerek ya da kendini gard amaçlı olarak Van Gogh'un kulağını kestiğini de iddia ederler.
Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo'dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872'den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh'un, Theo'ya yazdığı mektup sayısı 600'den fazla iken; Theo'nun, Van Gogh'a yazdığı sadece 40 mektup bulunabilmiştir.
20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve Empresyonizmin öncülerinden kabul edilmektedir.